Mikrobiyom ve Mikrobiyom terapi Nedir?
20. yüzyıl için antibiyotik ne ifade etti ise, 21. yüzyılda da mikrobiyota onu ifade edecektir."
Mikrobiyom Terapi Derneği
Son birkaç yıldır, minicanlı bilimi (mikrobiyoloji) ve Bağışıklık bilimi (İmmünoloji) alanında kendimizi köklü bir düşünce değişikliği içinde bulunuyoruz. Bu yüzden minicanlılarla bizim ilişkilerimize ve bağışıklığın görevine ilişkin bilinenlere çok değişik bir açıdan bakmamız gerekiyor.
Mikrobiyom, kelime anlamı olarak insan bedeninde bulunan tüm bakteri, virüs, mantar ve parazitlerin genetik materyalini ifade etmekte olup gen sayısı olarak kişinin genomundaki genlerden kat kat fazladır.
Probiyotik - Yeterli miktarda alındıklarında insan mikrobiyotasının özelliklerini geliştirerek, insan sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalar” olarak tanımlanmaktadır.
Prebiyotik- Probiyotik özellikteki mikroorganizmaların çeşidini ve/veya aktivitesini olumlu yönde etkileyerek, bireyin iyi olma hali ve sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan besin bileşenleri. Probiyotik bakteriler prebiyotikleri enerji kaynağı olarak kullanarak çoğalmaktadırlar. Besin kaynağı
Sinbiyotik- Hem probiyotik hem de prebiyotik özelliği olan besinlerdir.
Postbiyotik - Postbiyotikler, probiyotik bakterilerin ürettiği ve sağlığımıza önemli katkı yapan metabolik yan ürünleridir.
Disbiyozis- İnsan vücudunda bulunan mikrobiyotanın hastalık ve antibiyotik tedavisi gibi çeşitli nedenlerle bozulması.
Mikrobiyom terapi nedir?
Mikrobiyom terapi insanda bulunan mikroorganizmaların doğru işleve sahip olabilmesi için kompozizyonunun normalleştirilme işlemidir.
Mikrobiyotanın Önemi
Bugün artık biliyoruz ki mikrobiyota ile ilişkili kronik enflamasyon, otoimmün hastalıklardan kansere, nöropsikiatrik patolojilerden kas iskelet sistemi sorunlarına kadar tıbbın her alanındaki hastalıkların etyopatogenezinde yer alan modüle edilebilir bir faktör olup, soncunda oluşan kronik kompleks hastalıklar sağlık harcamalarında tüm dünyada ve ülkemizde en üst sırada olan kalemleri oluşturmaktadır. Her ne kadar artan sayıda literatür verisi olmasına rağmen ne yazık ki mikrobiyotanın önemi ülkemiz de tam anlaşılamamış ve mikrobiyotayı hedefleyen tedavi teknikleri nihai olgunluğa ulaşamamıştır.
Mikrobiyotanın insan genleri üzerinde modüle edici etkisinin aşikar olması modern tıbbi yaklaşımla üstesinden gelmekte zorlandığımız bir çok kronik hastalık için yeni stratejik tedavi hedefi olmasının ve potansiyel metotların geliştirilmesinin önünü açmıştır.
Mikrobiyota
İnsan holobiont bir canlı, yani insan bedeni, üzerinde birçok mikroorganizmanın yaşadığı bir ekosistem.
İnsan, kabaca %10’u insan hücresi, %90’ı insan bedenine yerleşmiş mikrobiyal hücrelerden oluşan bir süperorganizmadır.
İnsan bedeninde kendine ait hücre sayısının yaklaşık 10 katı kadar yaşayan mikroorganizma var.
İnsandaki gen sayısı 35.000, bakteriyel genom sayısı ise 2 milyondan fazladır.
İnsan vücudunda yerlemiş bakterilerin yüzey alanı 400 m2 (tenis kortu kadar), bakteri kitlesi ise yaklaşık 1.5–2 kg’dır.
Mikroorganizmalar barsaklar dışında en çok deride bulunur:
▫ Bakteriler en fazla
▫ Mantar, virüs ve akarlar daha az bulunur.
Vücudun çeşitli bölgelerinde bulunan, o yöreye uymuş, ortak yaşamaya alışmış bu yabancılar (minicanlılarla) aramızda hassas bir denge var. Normalde, biz onlara, onlar bize zarar vermeden, ortak bir yaşam sürdürmekteyiz ve birlikte evrilmekteyiz (Biri değişince, öbürü de bu değişikliğe uymak zorunda). Birlikte yaşadığımız bu canlılara ortak yaşar (symbiotic) diyoruz. Bağırsaklarımızdaki 500- 1000 çeşit, minicanlı yaşamaktadır. Bunların sayısı ya da cinsi değişince denge bozulabilmektedir. Örneğin, anne sütü ile beslenen çocukların barsak bakterileri bileşimi bellidir. Bu doğal bileşim, çocuğun, bağışıklık ve beyin gelişmesini bile etkileyebilir. Artık biliyoruz ki sağlığımız, hastalığımız, hatta tüm yaşamımız, minicanlılarla olan düzenli ilişkilere bağlıdır.
Mikrobiyotanın Faydaları
Bütün bu anlatılanların bize ne yararı var? Mikrobiyota bilgisinin bize kanser, enfeksiyon hastalıkları, aşırı şişmanlık, şeker, bulaşıcı hastalıklar, sinir sistemin hastalıkları ve bazı otoimmün hastalıkların sağaltımında ise yarayacağı umudunu veren bilgileri daha önce özetlenmişti. Araştırıcılar, en elverişli kanser tedavisi için, bozulmamış mikrobiyotanın var olması gerektiğini savunmaktadırlar. Mikrobiyotanın kanserli kişiye ve kanser dokusuna nasıl etki ettiğine ilişkin yeni bulgular yeni bir derlemede özetlenmiştir.
Gittikçe artan bulgular, barsak mikrobiyotasının, merkezi sinir sistemiyle iletişim halinde olduğunu göstermektedir. Mikrobiyota, olasılıkla sinirler, hormonlar ve bağışıklık dizgesi aracılığıyla, beynin
işlevlerini ve davranışı etkilemektedir. Elde edilen bilgiler, barsak mikrobiyotasının, kaygıyı/ endişeyi, ruh halini, bilişi ve ağrıyı etkilediğini göstermektedir. Barsaktaki mikrobiyota, belirli sinirsel yolakları etkinleştirebilir ve merkezi sinir dizgesini etkileyebilir. Bu yüzden, süregelen yeni çalışmalar, kaygı ve çökkünlük gibi bazı akıl hastalıklarının sağaltımında mikrobiyota bilgisinin yararlı olabileceği göstermektedir.
Mikrobiyom çığır açıcı potansiyele sahiptir
Gastrointestinal sistemde yaşayan simbiyotik mikroorganizmalar, enfeksiyona yatkınlığı azaltarak ve bir dizi hastalığa karşı direnci artırarak sağlığı destekler. Mikrobiyomun memeli konakçı üzerindeki etkisine ilişkin artan anlayışımızı ve hastalık patolojisini etkileyen metabolitleri üreten veya değiştiren bağırsak simbiyotik mikroorganizmalarını kültür ve karakterize etmeye yönelik her geçengün yeni çalışma yayınlanmaktadır.
Bağırsak mikrobiyomunun manipüle edilmesi, çok çeşitli insan koşullarının ve hastalıklarının insidansını ve/veya ciddiyetini azaltmak için büyük bir potansiyele sahiptir ve biyomedikal araştırma topluluğu artık mikrobiyom anlayışımızı faydalı tıbbi tedavilere dönüştürme zorluğuyla karşı karşıyadır.
Simbiyotik mikrobiyal türlere ilişkin artan anlayışımız ve ekolojik ilkelerin ve makine öğreniminin uygulanması, mikrobiyom temelli terapötiklerin dışkı mikrobiyota naklinden hastalık direncini optimize eden kesin olarak tanımlanmış ve klinik olarak doğrulanmış simbiyotik mikrobiyal konsorsiyumun uygulanmasına ilerlemesi için heyecan verici fırsatlar sunuyor.

